31 Aralık 2013 Salı

SoN

Ben hayatta istediği şeyleri hemen elde eden biri değilimdir. Tembelimdir, hırsım sıfırdır, bir şeyi alışkanlık safhasına zar zor getiririm ya da getiremem. Bu sebeplerden istediğim şeyleri elde etmem vakit almıştır. Ama ne istediysem yaşayıp, elde etmişimdir.
Bu yıl mesela gider ayak geldi aklım başıma. İşten ayrılmaya karar vermem ve kendimi istediğim şeyin peşinde koştururken bulmam gene hayli zaman aldı.
Aslında 2013 boyunca, tanrım hiçbişi mi iyi gitmez, diye çemkirirken yanılıyormuşum. Haksız olan 2013 değil benmişim. Ama neyseki diyorum ya aklım başıma gelmiş sayılır gelmiş gibi yani geldi sanırım.
Ben bu koskoca yıl deli gibi kitap okudum. Aç gibi saldırdım onlara. Çok güzel yazarlar tanıdım. Kahkaha atarak kitap okudum, heyecanla kitap okudum, sevdiğim bir ressamın peşine düştüm, iz sürdüm. Yabancı dilimi ilerlettim, anlayamadığım birçok makaleyi anlar hale geldim, geceleri mutfakta klasik müzik dinleyip beynimi iç huzurumu göl kenarında yürüttüm, kedilerimi, kabasakal'ımı daha çok sevdim, evliliğin yenilenebilir, öğrenilebilir bir şey olduğunu anladım, sonunda kitaplarımdan yeni yıl ağacı yaptım.
2014 için küçük planlarım var, mesela bir göl kenarında birkaç haftacık da olsa yaşamak istiyorum. Ya konaklayacak bir pansiyon bişi buluruz ya da Kabasakal' ın engin dağcılık lisansını getirisini kullanırız. Evet biri bu, doğanın ağaçların gölün sesini sessizliğini dinleyebileceğim birkaç zaman istiyorum.
Sonra akademik konularda birkaç başarı.
Bir de cüzdanımda aşureden çıkan baklanın daha çok işe yaraması.
Yılbaşını orda burda deli gibi müziklerle kutlayacak arkadaşların da evde tombala hindi ortamındaki arkadaşların da yeni yıllarını kutlar, 2014 in güzel geçmesini dilerim.




11 Aralık 2013 Çarşamba

Aralık' tan

Soğuk havayla birlikte evin düzeni de değişti. Daha yünlü, daha kahveli daha çikolatalıyız. Kedilerimiz de daha mivaylamalı. Zira havalar böyle soğuk olduğunda daha çok yemek ve daha çok ilgi istiyorlar.
Bizse karı koca daha iç içeyiz. Hadi kahve yapalım, hadi süt kaynatalım da sahlep yapalım, şunu alıp üstümüze atalım, yatmadan biraz şarap içelim. Bir şeyi birlikte yapma zamanı gibi şu sıralar.
Geçtiğimiz haftalarda Norveç' ten lisedeki yakın arkadaşlarımdan biri döndü. Fırsatını bulunca da lisede hiç yapmadığımız şeyi yaptık. Bir bara gidip bir güzel içtik. Çok güldük çok eğlendik. Baktık ki farklı üniversitelerde okumak, şehirlerde yaşamak arkadaşlığımızı sekteye uğratmamış. Konuştukça konuştuk. Lisedeyken uzun yürüyüşler yapardık Karşıyaka' dan Bostanlı' ya. O yürüyüşlerde de hayaller kurardık. Baktık ki hayallerimiz gerçekleşmiş, istediğimiz bölümlerde okuyup, istediğimiz evlerimiz olmuş. Belki bu kez de gerçekleşir hayallerimiz diye tekrar hayal kurduk.
Aralık bitmeye başlıyor ve yine, ister istemez, bir heyecan başlıyor bende. Neden böyle oluyor, yeni bir yıla, çaktırmadan, anlamlar yüklemeden neden alamıyoruz kendimizi?
Mesela istemdışı şu süsleri çıkarıp evi bir güzel süslemek istiyorum. Kırmızılar, parlak renkler, ışıklar olsun. Yeni süsler almaktan alıkoyuyorum kendimi ama bu yıl kitaplardan yılbaşı ağacı yapmayı kafama koydum. Bu hafta evi bir güzel temizleyip küçük salonumuzun bir köşesine kitaplardan yılbaşı ağacımızı dikeceğim :) Tabi kedilerle ne kadar kalabilir o ağaç emin değilim ama yıkıldığı zamana kadar kalsın salonumuzda.
Ben şimdi mutfağa gidip sıcak bir kahve alıp ya film izleyeceğim ya da bişiler çalışacağım.








26 Eylül 2013 Perşembe

Son Günlerde

Son günlerde haliyle yaz iyiden iyiye bitti. Biz de biradan şaraba geçtik. Zaten oldum olası şarabı ve rakıyı sevmişimdir de Kabasakal sıcak yaz gecelerinde buz gibi bira sevdiği için ona eşlik etmişimdir. Yani yazın bitmesinin iyi yanı bu, şaraba geçmemiz.
Kedilerimiz de kış moduna geçiyorlar yavaştan. Yazın elimizden eteğimizden çekilen kediler, ev serinledikçe dizimizde bitiyorlar. Hayvanların yatışları bile değişiyor, kedisi olan iyi bilir.
Yazın bitişin iyi yanlarından biri de terlememek. Belki şort yerine ince uzun bişilerle idare edebilmek yazın bitişi.
Yaz bitti, okullar açıldı. Kırtasiyede, kitapçıda, marketlerde kırtasiye ürünleri yerini aldı. Tabi bize de gün doğdu. Gene dayanamayıp birkaç defter aldım. Yakında torunlarıma bırakacağım bir defter yığınım olacak.
Yaz bitince, tabi bir de gidecek bir işim olmayınca evde zaman öldürmek yerine bir şeylerle meşgul olmanın yollarını arıyorum.
Mesela bir yandan İsmail Saymaz' ın Sözde Terörist' i, Leyla Erbil' in sonunda başladığım kitabı, bir yandan da sevdiğim ressamlardan Georgia O'Keffe' in biyografisi. Tabi en önemlisi y. lisans çalışmaları.
Hala sabaha karşı uyuyup erken uyanmaya çalışıyorum, geceleri Maria Callas' la uykuya dalıyorum.
Son günlerde değişen kayda değer birşey yok ama gene de yazıyorum.


7 Eylül 2013 Cumartesi

Yaz bitti! Arkasından el salla!

Sevinçli bir telaşa mı girsem, gevşesem akışına mı bıraksam, ne halt etsem bilemiyorum. İki arada bir deredeyim. Sıcacık tutacak ev botlarından aldım kabasakalla kendime, yetmedi pofuduk halılar aldım, kahve stoğuna başladım. Bu yüzdendir sevinçli telaşım. Zaten beş kedimiz de halihazırda mevcut. Kış için ev içi şartlar sağlandı. Ama sorun zaten ev dışı şartlarda. Bunun yağmuru var, şemsiye taşıma problemi var, sokak hayvanlarının soğuk zeminlerde yaşaması var, onlar için koyduğumuz kuru mamaların ıslanma sorunu var, yaptığımız kedi evlerini parçalayan hasta ruhlu insanlar var, iki yağmurla tıkanan altınyol trafiği var (gerçi sabah kalkıp işe mi gidiyorum bana ne! ), yağmur yüzünden kapalı mekanlara tıkılma sorunu var, o mekanların düzgün havalandırılmaması sonucu ağır kokular var, eldiven kullansam mı kullanmasam mı ikilemi var. Var da var işte!
Yaz iyidi, iki parça kıyafetle sokağa çıkıyorduk, çantaya da sadece telefonla cüzdanı atıyorduk. Bişileri taşıma, unutma, kullanma sorunsalı olmuyordu. Oh kafamız rahattı.
Acaba son günlerde artan mide ağrımın nedeni kışın gelmesi mi?..
Buna niye mi bu kadar taktım? Daha eylül bitmeden kış geldi. Geçen gün Urla' daydık, ayol balkonda polarsız oturamadık. Biralarımızı üşüyerek içtik. Deniz desen girilecek gibi değil. Dalga kumu bulandırmış, yosunu kıyıya vurdurmuş per perişan bir haldeydi. Tabi gene girdik. Ama suda yarım saat bile duramadık. Dedik kumsalda oturalım bari. Oturduk, huzur bulduk, güneşi son defa vücudumuza emdirdik. Lakin o rüzgar yok mu o rüzgar! O kumları aldı aldı lensli gözlerime doldurdu. Hala yanıyor gözlerim, o kadar perişan oldum :)
Ama yine de bacaklarımızı ısıtan güneş vücüdumda tuzun yarattığı gerginlik bütün bir kış yetecek kadar iyi geldi.








27 Ağustos 2013 Salı

Geçen hafta Sırra Kalem' in son dersinden bir öncekine katıldım. Konu makyajdı. Hanım kızımız bir güzel detaylar verdi ki eve gidip makyaj yapasım geldi. Neyseki sıcak bir İzmir akşamı beni bundan vazgeçirdi. Ama birkaç gün sonra derste bahsettiklerinden biri olan dudak kalemlerini almaya gittim. Ha çok mu makyaj yapan biriyim? Değilim! Ama olsun o malzemeler arada bir kullanmak için elimin altında olacak ya onun hazzı yetiyor. Evet bence makyaj bir haz ve ruh halinle ilgili. Bazen bazı şeyleri bastırmak için bazen aksine dışa vurmak için. Mesela neşeliyim ve bunu dışa mı vurucam, elim mor rujuma gidiyor. Ya da durgunum, o zaman ten rengime yakın bir ruju kullanıyorum. Ama illa ki likit eyeliner kullanıyorum, bu yüzden en sık aldığım makyaj ürünü likit eyeliner. Allığımı o kadar az kullanıyorum ki bitmek bilmiyor.
Neyse gelelim makyaj dersine. Sırra Kalem işinin ehli. Tekniği iyi biliyor, iyi de öğretiyor. Tabi dinlemek lazım, makyaj dersine gelip bişi anlamadan çıkan arkadaşlar da yok değildi :P Teknik dedim ya, mesela dudağımızı olduğundan dolgun gösterme ya da nasıl kedi gözü yapabiliriz ya da büyük burnu nasıl kamufle edebiliriz... Oho daha neler neler. Tabi bu kamufle etmeler, ön plana çıkaraıp geriye itmeler sadece ön profilden işe yarıyormuş. E o zaman neyledim ben o kadar uğraşı demedim de değil kendi kendime. İşin aslı iyi hissetmek ama bu iyi hissetmeyi maymuna dönmeden başarmak çok önemli. Tabii Sırra Kalem' in de dediği gibi doğala en yakın ürünleri kullanmak cilt sağlığı için önemli bir detay. Kendimizi iyi hissedeceğiz derken biricik cildimizi de pespaye ürünlerle yormamalıyız. Belki makyaj bloglarını kıskanıp ben de biricik makyaj malzemelerimi paylaşırım önümüzdeki günlerde.

23 Ağustos 2013 Cuma

Rutin

Kitap okuyorum, ingilizce çalışıyorum, kedilerle mutlu olup deliriyorum, sıcak gündüzlerde pencereleri açıp en esintili noktada oturuyorum, geceleri balkona çıkıp güzelim ay dolunay' ı izliyorum Dolunayın maviliği balkona doldukça huzur buluyorum. Yeni yemekler yapmayı öğrendim, bol bol çikolata ve drajelerden yiyorum, limonata yapmayı öğreniyorum, saçlarımı açık bırakıyorum toplamak istemiyorum, hergün yalan dünya izliyorum, bol bol fotograf çekiyorum, bişiler yaratmak istiyorum ama peşinden gitmiyorum.



27 Temmuz 2013 Cumartesi

Teras Cafe

Orda burda gördüğüm güzel defterleri alıp atıyorum çantama. Sonra öncelikle kullanmaya kıyamıyorum ya da ne yazacağıma karar veremiyorum. Böyle böyle birikiyor güzelim defterler.
Mesela bunlardan biri şu
Defterin kapağında Vincent Van Gogh'un Teras Cafe adlı resmi var. Ben bu Teras Cafe'ye yıllardır rüyalarımda giderim. O sokakta yürürüm. Cafe'nin turunca kahve zemimine adımımı atarken 'a gene Van Gogh'un kahvesindeyim' derim. Sonra o yuvarlak masalardan birine bacak bacak üstüne atararak oturur garsona bir kahve söylerim. Van Gogh'un koyu enerji dolu mavili göğüne bakar bir iç çeker mutlu mutlu muhteşem bir rüyanın içinde olmanın tadını çıkarırım. Froyd buna ne der bilmiyorum ama bu benim en en en sevdiğim rüyamdır. Bu yüzden bu defteri görünce dünyalar benim olmuştu. Fakat bu zamana kadar ona bişi yazmamıştım. Kıyamamıştım ona yazacak değerde bişi bulamamıştım.
Fakat birkaç gün evel bir e-posta aldım. Üniversitedeki konuşabildiğim hocalarımdan birinden. Bana dedi ki, bir akıl defteri tut, mesleki ya da meslek dışı konularda aklına ne geliyorsa yaz.
İşte o zaman Teras Cafe'ye yazabilecek değerde bişi bulmuş oldum. Onu akıl defteri yapacağım. Defterin onca zamandır bunun için beklediğini anladım, hissettim. İşte bazen beklemenin iyi yanları olabiliyor.
Ben şimdi o deftere yazdığım şeylerin araştırmasına koyuluyorum.
Cümlenize güzel haftasonları diliyorum

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Zamansızlık üzerine

Hani herşeyi beraber yapan sevgililer vardır ya, biz onlardanız. Bak şimdi kısa süreliğine de olsa gidince dım dızlak kaldım evde. Evleneli bir yıl 17 gün sevgili olalı 8 yıl 8 gün oldu. Mesela geçenlerde bir fotografa baktım, yıl 2008 ben 24 yaşındayım Allianoi' ya gitmişiz.
Zaman hızlı akıyor. Biz devam ediyoruz da bazı şeyler devam etmiyor.
Mesela Allianoi sular altında artık. Kurtarma kazısından neler kurtarıldıysa kurtarıldı ama çok daha fazlası sular altında kaldı. Ne için? Ömrü ne kadardır ki bir barajın... Ya tarihin?..
Mesela şimdi Gezi olaylarında öldürülen çocuklar, zamansızlar. Ben 80 yaşıma da gelsem isimlerini unutmayacağım mesela. Ve birçoklarımız unutmayacak. Ömürleri yaşlarıyla ölçülmeyecek. Bizi bir zaman sonra kimse hatırlamayacak ama tarih onları yazacak. Tıpkı Allianoi gibi Allianoi' yun Nympheleri gibi.

5 Haziran 2013 Çarşamba

Yılgınlık Yok

Herşey bir anda oldu. Bir anda kendimizi sokaklarda bulduk. İşe gider gibi ama sevdiğin bir işe gider gibi görevle gider olduk şehrin meydanına.
Bol bol fotograf, video var ama şimdi onları eklemeye zaman yok.
Yıllardır öteki sayılıp aşağılanan bir halkın isyanıdır şu günler.

26 Mayıs 2013 Pazar

Mis misss

Mayıs'ın 29' u doğum günüm. Hediyeler gelmeye başladı. Kıyafet, teknolojik şeyler, çanta vs vız gelir tırıs gider şu güzelim kitaplardan sonra. İşte benim güzellerim hanımlar beyler!



3 Mayıs 2013 Cuma

Ayranaki

Annem yatağın üzerinde bişiler içmekten, yemekten, oturmaktan nefret eder. Benim de etmemi ister.
Oysa ben yatağın üzerinde bişiler çalışabilirim, içebilirim, okuyabilirim. Misal yaz geldi ve ben kendime milli içeceğimiz(!) olan ayranlar yapıp mutlu oluyorum.
Fakat annem yatak üzerindeki şu yaşam alanımı görse eminim epeyce söylenir.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Kime Niyet Neye Kısmet

Günlerdir, belki de ay oldu, Dublörün Dilemması' na başlamak için bekledim durdum. En güzel an, en can alıcı an olsun diye didindim durdum. Gel gör ki n' oldu, Hanene Ay Doğacak, Dublörün Dilemması' na deparı attığı gibi topu 90'na çaktı.
Tevekkeli değil kadını (Şebnem İşigüzel) pusuya  yatmış gibi izleyip durdum!
En son da şu tiviti atınca, tamam dedim oldu bu.
 
'Bir iki güzel şiir okudum, yolun güneşli tarafından yürüdüm, acıktım yemek yedim, kızım anlattı ben dinledim, ey hayat böyle iyiyim'
 
Anlamak için değil, öğrenmek için değil galiba okumak. İhtiyaç gibi. Kek yapacaksın evde süt kalmamış, elini atıyorsun elinin altında bi kedi yok olacak iş değil.
 

11 Nisan 2013 Perşembe

Buradaki fotograflara bayılıyorum.

http://laetificus.tumblr.com/





Où veux-tu qu'je r'garde

Gecenin ikisinde patlamış mısır yemenin dayanılmaz ağırlığını yaşıyorum. Kahve de istediğim kıvamda olmadı ıh olmadı.
Bari şarkılarım güzel olsun deyip Nouvelle Vauge açtım.
Evde olmak gecenin şu saati ayakta olmak güzel. Koca kişisi bu saatte makinasını, tripodunu, ışığını ayarlayıp fotograf çekiyor.
Neyseki bana yarın iş yok. Yarından sonraki gün de yok. İşi bırakmanın dayanılmaz hafifliği de budur.
Tuvalete tuvalet kağıtı koymayıp haftada bir, her çalışana birer tuvalet kağıtı dağıtan bi patron olur mu? Oluyormuş, benim oldu :)
Ayol her yer kamera olduğundan da çaktırmadan bi popo bile kaşıyamıyor insan!
Enteresan bir iş ve insan tahlilleriyle dolu altı ay yaşadım. Bu kadar iş muhabbeti yeter. Altı ay boyunca kabasakal'ın başını ağrıtıp durdum zaten!
Yeni heyecanlarım var benim! Meselaaa SırraKalem'in şiddetle önerdiği kitap. Bi yandan Sinan, hem de ikinci kez. Bir yandan da Notos'un yeni sayısı! Aşk doluyum aşk! :)



11 Mart 2013 Pazartesi

HomeComings

Neyin hıncını alıyorum bilmem bu aralar 12 buçukluk çalışma saatine rağmen sömürürcesine kitap okuyorum. Belki de İhsan Oktay'ın marifetidir, benimki de laf mı muhakkak marifetidir!Kitaplarını peşi sıra okuyorum ama gel gör ki edebiyatı bıraktı müziğe başladı. Ne yani şimdi resitallerini mi dinlicem? E öyle de olmazsa e kitap da yazmazsa okuma sıklığımı iyice düşürmem lazım. Yoksa yaz gelmeden tüm kitaplarını bitirmiş olucam.
Ben de artık kendimi başka kitaplarla oyalıcam aklımı İhsan Oktay'a diil de başka yazarlara vericem.
Gene de haksızlık etmiyim ama her yazar da bu kadar mükemmel olmuyor ki
İştekiler bu full okumalı yazmalı işe rağmen hala nası okuyabildiime şaşıyorlar ama ben de onlara biçok konuda şaşıyorum.
Mesela nası bu kadar insan çekiştirme potansiyeline sahipler şaşıyorum yani anlamıyorum :)
Bu İzmir belediyeleri enteresanlar. Böyle bi dönemde İZBAN da tadilata başladılar. 3 ay da sürecekmiş. İlk günler hayatım kararsa da kendime yeni ve şahane bi yol buldum. Artık alsancağı kullanıyorum işe gelip giderken. Vapurda kahvaltı yapıp sabah köpeklerini gezdirenlerle kordonda yürüyorum. Ordan da bi otobüse atlayıp işe varıyorum. Tabi vapuru kullanınca daha çok kitap okuyabiliyorum. İZBAN da ayakta bile zor yer bulurken açıp kitap okumak mümkün olmuyor.
İşte her bi boklukta var bişi
Mesela buaralar insanoğlunun kıymet bilmezliinden dem vururken belki de vurmamam gerektiini anlamalıyım.
Üniversiteye hazırlanırken sabah güneş doğar öyle uyurdum. Ve tüm gece Erkan Oğur ve Fikret Kızılok dinlerdim. Bu gece de Erkan Oğur'un Ağırlama albümünü dinliyoruz Kabasakalla. Birazdan birer de soğuk bira açıcaz.
Soğuk demişken şu lanet kış bitse ve sonsuza kadar sürecek yaz gelse! Nolur!

4 Şubat 2013 Pazartesi

Dede

Dedem gideli bugün 2. yıl. En yakınımdan biri ilk kez tamamen gitti, bitti.
Dedemi hatırlamaya çalışmıyorum. Hatırlanacak kadar eskidiğini düşünmüyorum.
Sesini, yüzünü, yanağımdan öpünce 'oohhh' diyişini, derkenki mutluluğunu, kocaman kara ellerini, kafasının kel kısmını, çocukken o kelliğe vuruşumu, beni kucağına alıp kocaman elleriyle sevişini, kedimi o koca elleriyle vura vura sevişini,gece çişe kalktığında kedimle oynarkenki eğlenişini, yeşil bardağına su doldurup su içişini, eve gelişini, evden çıkışını, eve doğru yürüyüşünü, ayakkabılarını, saatini, mendilini, kışın giydiği komik beresini, hapşuruşunu, tırnaklarını kesişini, ceketindeki lacivert kalın çizgileri, ütülü kumaş pantolununu, iç donunu, iç donuyla gece çişe kalktığında hayalet gibi görünüp beni güldürüşünü, balkonda sigara içişini, annemin açamadığı kavanozu sarı bezle açışını, balkonda otururken çektiğim o komik fotoğrafın anında ne kadar güldüğümüzü, akşamüstü çay içişimizi, 10 yaşımdayken fotoğrafçıya gidip fotoğraf çektirişimizi, cola şişesini açışını ve ayakta colayı 2 dikişte içişini, salonda yürüyüşünü, koltuğa oturup ellerini iki yana koyuşunu, kahkahasını, haber izlerken veya hiç yoktanken işaret parmağını ağzına koyuşunu, köfte dudaklarını, kara kaşlarını, şemşiyesini, ev terliklerini, yazın pazar arabasını zorla çekiştirişini, bazen babanemla kavga edişlerini, çocukken babaneme sinirlenip yemek tepsisini yere bırakışını, 'servet' diyişini, yumurtayı çok sevdiimden 'seni yumurtacıya vericem' deyişini, ilkokuldayken her çıkışta helva alışımı anlatışını, gazte okuyuşunu, abime kızınca gülerek 'siktir pezevenk' diyişini, taşınırken koli hazırlayışını, hurca balya diyişini, tıraş olduktan sora yanağının yumuşaklığını, tıraş sabununun kokusunu, başına eşarp bağladığımızda tıpatıp annesine benzediğini ve kahkahalara boğuluşumuzu, ayakkabıcılık yaptığı dönemde odanın ortasında eve iş getirişini, birlikte ayakkabı yapışımızı, yeni bi ayakkabı aldığımda bakımını anlatışını, süet ayakkabılarımı balkonda boyayışını, bunun için benden gazte isteyişini, benden su isteyişini, üniversiteye giderken bavulumu hazırlamama bakışını, yardım edişini, odamı toplarken odamın dağınıklığına 'aboovv' deyişini, ben hastayken koca elini alnıma koyuşunu, sana meyva yumurta aldım deyişini, kızınca daha esmer oluşunu, odada oturduğu koltuğun yanından geçerken popoma vurup canımı acıtışını, ölene kadar yani 26 yaşıma kadar kucağında oturucak kadar çocuk hissettirişini, yenifoça'da güneşlenirken yanımda oturuşunu, arkadaşlarıyla kahvede oturuşunu, bacak bacak üstüne atışını, yatıyorum ben deyişini, sabah çay demleme sesini, sahurda ekmek kızartıp tereyağ sürüşünü, çay bardağını tutan parmaklarını, bayramlarda el öptürüşünü, dişlerini yaptırdıktan sora haftalarca alışamayıp gülme krizlerlerine girişlerimizi, anadolu kavağında midye tava yiyişlerimizi, hiç ağlamayışını, türk kahvesi içişini, babama sarılışını, annemi öpüşünü ve çok sevişini, 13 yaşımdayken moruk dediğimde bana çok kızışını ve bi daha ona şaka da olsa moruk diyemeyişimi, ortaokuldayken yıldız korusuna gidişimizi, korkusuzluğumla övünüşünü, abimin üstüne atlayışımı kahkahalar atarak anlatışını, abimle arkadaşlarımızı sevişini, sabaha karşı yollara çıkışımızı, 100 metre dediği yolun 1 km oluşu, arabayla seyahat edişimizi, kemal sunal filmlerine ne çok gülüşünü, deli kız deyişini, evimizden en son çıkarken 'asya nerde' deyişini ve benim tuvalette oluşumu ve onu yaşarken evden son kez çıkarken göremiyişimi... unutmak istemiyorum.
özlüyorum ve onun varlığını sevgisini hissediyorum.
Ruhunun benle olduğuna inanabilecek bi dini inancım olmadığından bana kalan sevgisi ve yaşadıklarımız, paylaştıklarımız.
Ve 26 yıl boyunca aynı evi paylaşmamımız ve dedemin bana yaptığı dedelik

3 Şubat 2013 Pazar

Eski

Tüm hafta beklediğim haftasonu geldi.
Şu an kucağımda bi kara kedi,bi koca eli, bi de pc var.
Yarına da planım ayaklarımı uzatıp sıcak çikolata ve film moduna geçmek.
Gerçi yıkanıcak çamaşırlar var ama neyseki makina yıkıycak ben bekliycem.
Hangi filmi izliyceğime de hala karar veremedim.
Seçenekler arasında şunlar var;








Bunlar da
emektar şapkam
                                                                  İş yolu
                                      Anneannemden hatıra kolyemle
                         Kabasakalın annesinden kalma bluz
Arrivederçi!


23 Ocak 2013 Çarşamba

Mesai

Pazartesi sendromu yaşamıyorum.
İş yetiştirmeye çalışırken yavaş olabiliyorum çünkü zevkli konular çalışabiliyorum. Bi yandan ajandama notlar alıp


bi yandan elimdeki işle uğraşıyorum.
Son günlerde sosyoloji çalışıyorum ve neyseki aöf nin kadının sosyal konumunu islamiyete bağladığı konular bitti de rahata kavuştum.
Mart'ın ortasına kadar full mesailer başladı. Çünkü sınav dönemine yetişecek kitap listesi uzun.
Hal böyle olunca da Eti sponsorluğunda günler başladı.
 Sabahları sevgili bitterimi unutma endişesiyle akşamdan çantamı hazırlıyorum.
Mesai temposuna lensler zor dayanıyor yakında göz numaram 4ten tavan yaparsa şaşmıycam. Gözlük kullanabilen biri de değilim, bünyeme ters.
Lens solüsyonum ve aynamla ikide bir lensimi tazeliyorum.
Tabi bu yoğun ve stresli günlerde mugımın boyutu arttı
İştekiler öksüz doyuran, sen bundan kahveyi kepçeyle de içebilirsin, bardak değil maşrapa mübarek vs diyip kahve içme limitime hayret ediyorlar.
Gece 2 de yatıp ve sabah 5te kalkıp 10 buçuk saatlik iş temposuna ancak böyle ayak uydurabiliyorum sanırım.
Sabah 7de kalkmayıp 2ye kadar uyuma hayalime kavuşmama son 3 gün. Ne mutlu bana!
Arriverdeçi!