18 Nisan 2014 Cuma

Çaktırmadan Veda

Ben mesela kalabalık bir çarşıda nefes alabildiğim pasajları severim. İçinde bir erkek berberi ve çay ocağı olan pasajları. Sonunda bir ağaç gölgesinde taburede oturan yaşlısı olan pasajları.
Ben yine kalabalık içinde yürürken, bir Orhan Gencebay şarkısı duymayı severim. O Orhan Gencebay şarkısının nereden çalındığını merak eden insanların yüzündeki şaşkınlığı severim.
Ben eğilip bir kedi seven adamları severim ama bir hayvana tekme savuran denyoları asla.
Ben sevdiğim bir yazarla (elbette burada İhsan Oktay Anar'dan bahsediyorum.), pazar yürüyüşü yaptığım sırada karşılaşmayı severim. Ya da yine sevdiğim bir yazarla  aynı kazaya aynı şaşkınlıkla bakmayı.
Anneanneme karşı dedemi savunmayı severim mesela. Dedemin çaktırmadan 'bak anneanneni nasıl kızdırıyorum' bakışını.
Ben gerçekleştiremediğim arzularımı sevmem asla. (5 ay çalışıp dandik bir puan aldığım yds)
Her yemek hazırlayışımda radyo3' te çalan modern jazı da sevmem ben.
Ama (şu an olduğu gibi) dışarda yağan yağmurun odamı dolduran sesine radyo3'ten gelen Gece Kuşağı programının aryalarını severim mesela.
Ben büyük yazarlarla aynı dönemde yaşamayı en çok severim. Onlar eğer öldüğünde arkalarında tonla başyapıt bıraktılarsa (elbette burada Marquez'den bahsediyorum) öldüklerine üzülmem. Belki bencillik ama iyki yaşamış, iyki yazmış, iyki aynı zamanın insanıyız derim elbette.

Hiç yorum yok: