12 Haziran 2014 Perşembe

Kişisel tarihime bir not: Gezinin Adaleti

Ülkenin gündemi öyle delirmiş ki, akıl sağlığımızı nasıl koruyacağız, nasıl unutmayacağız endişeleniyorum.
Hazır annemlerin izlediği halk arenasından kaçıp bahçede serin serin otururken, hazır koca bir demlik de çay varken aklımı toparlayıp na şuraya kişisel tarihimin önemli bir notunu düşeyim.
10 Haziran'da güzel bir şey oldu ve İsmail Saymaz Elektrik Mühendisleri Odası'nın konuğu olarak İzmir'e geldi.
Geldi, gittim, dinledim, iki çift laf ettim, elini sıktım, güldüm, iki kitabını imzalattım.
İsmail Saymaz 12 yıldır Radikal'de çalışan bir muhabir. (Bugün Radikal'in 28 haziranda yazılı basından çekileceğini öğrendik.)
Ali İsmail Korkmaz'ın yok denilen dayak görüntülerini bulup ortaya çıkararak Eskişehir valisinden ölümü hatırlatan(!) bir e-posta alan İsmail, Berkin davasının da üstüne gitti.
Yani İsmail, dosya üzerinden çalışan bir gazeteci. İsmail bu yıl, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün seçtiği 100 basın kahramanından da biri.
Anlayacağınız hanımlar beyler, adam sağlam bir basın işçisi.
EMO'nun düzenlediği Gezi'nin Adaleti söyleşisinde Sözde Terörist kitabına paralel (paralel demese miydim?) giden İsmail'in bazı tanımlamaları fenaydı.
Misal 'Modern zamanların işçi sınıfı'' dediği beyaz yakalı gençler. Ve bu sınıfın Gezi sürecinde elinden düşürmediği Türk bayrağının onların elinde yıkandığı. Türk bayrağının yıkanışı! (mükemmel tespit)
Bundan başka, İstanbul Bağdat Caddesi'ndeki Gezi protestolarında ne polisin ne de tomasının zerre gözükmediği ama Mehmet Ayvalıtaş'ın öldürüldüğü Mustafa Kemal mahallesi gibi sol ve alevi mahallelerinde yapılan devlet terörüne dikkat çekişi de mükemmeldi.
Devlet aynı devletti Gezi'den önce de, Gezi'de de, Gezi'den sonra da. Bu aslında evveliyatından bir sınıf meselesi değil miydi zaten?
İsmail bu sınıfsallıktan bahsederken, aklıma yaşadığım şehirde Karşıyaka, Göztepe gibi semtler yaşanan Gezi olayları geldi. Buralarda da polis yoktu. Polis bu sınıfa niye dokunsundu. Onlara (devlet/hükümet) göre elinde bayraklar, hayatında ilk kez slogan atan insanlar bıraksınlardı enerjilerini atsınlardı. Lakin, Alsancak, Basmane gibi yerlerde hele bir de akp binasına yürümek isteyen sosyalist grup linç edilebilirdi. Kafalarına kapsüller gelebilir, sıkıştırılıp bir temiz dayak yiyebilirlerdi. Devletin zulmü sınıfsaldı, İsmail bir kez daha hatırlattı. Var olsun.
İsmail'in mükemmel tespitlerinden biri de Bağdat cad., Karşıyaka, Göztepe gibi semtlerdeki insanların bayraklı Gezi eylemlerine verdiği ad; Bayrak Töreni!
İsmail arıyor, buluyor, haber yapıyor, şehirden şehire gidiyor, kitap yazıyor.
Hayatı işi, işi hayatı, adamın statiği böyle işliyor.
Kitabını imzalatırken, İsmail'e, televizyon izlemiyorum, seni haberlerinden, kitaplarından ve twitterdan takip ediyorum. Bu yüzden durma yaz dedim. Peki bir eleştirin var mı dedi, hayır dedim arkandayız.
Bence alın bir kitabını okuyun, devletin işleyişini belgelerle görün. İsmail'in de dediği gibi devlet şiddeti Gezi'yle kapımızın önüne geldi. Oysa uzunca yıllardır devlet, kulağımızı tıkadığımız insanların hayatına acımıyordu, hınç alırcasına onlara saldırıyordu. Hani Kronos evlatlarını yiyor ya bizim hükümetler de yıllardır evlatlarını yemeye devam ediyor hala.





Hiç yorum yok: