24 Şubat 2012 Cuma

Püürrr Pıırrrr Püürr Pıırrrr

Pazartesiden bu yana pür neşeyim. Çünkü güneş yüzünü gösterdi sağolsun. Bende bir neşe bir hiperaktivitedir gidiyor. Öncelikle pazartesinden başlamalıyım. Herşey güneşin kışkırtıcılığına kapılıp kendimi Kordon'da bulmamla başladı. Vapurdan Pasaport'ta inip yürümeye başlayınca bir de ne göreyim :) Sergi! Sergi gören masum İzmirli. Hem de öyle ev kadını, emekli işi sergi değil ha, baya baya puantalist, empresyonist... Buarada sergi Fransız Konsolosluğu'ndaydı. Aslında işin tuhaf yanı şu ki, ben o eski ve güzel binanın artık Fransız Konsolosluğu olarak değil de Arkas Holding'in sanat merkezi olarak kullanıldığını sanıyordum...
Sergiye girerken böyle bi korumalar, kulübedeki korumaya ad soyad telefon e-posta yazdılarmalar... Dedim n'luyor!  Sanki içerde kaşıkçı elması sergiliyor mübarekler! Neyse içeri girdim güvenlikçi arkadaş çantamı ilerdeki dolaplara koymamı bir de fotoğraf çekmemem gerektiğini buyurdu. Dolabı da açamıyor muyum! Söylene söylene bıraktım çantayı.  Ama yok bitmedi. Sergiyi benden başka bir de yaşlı çift geziyordu. Daha doğrusu kadın geziyor, erkek kanepemsi şeyde oturuyordu sıkılarak. Yani sergide toplam 3 sanat izleyicisi ve her sanat izleyicisinin dibinde ikişer güvenlik! Homurdana homurdana ben mi sergiyi izledim, güvenlikçiler mi beni izledi anlamadım! Hayır bir de insan sergiye azcık müzik de katmaz mı! Adımımı attıkça gıcırdayan parkelere mi sinir olayım arkamdaki 2 güvenlikçiye mi! Ömrümde böyle sergi gezmişliğim olmamıştı... Ha bir de fotoğraf çekemiyorduk ya onlar öyle sansın. Paltomun 2 beden büyüklüğüne sığınarak telefonumla çatır çatır çektim. Tabi görüntü kalitesi bir hayli düşük ama bana verdiği haz kocaman :) Buarada sergide Fransız empresyonist ve puantalist ressamların tabloları vardı. Aralarında muazzam resimler vardı. Bu empresyonist yani izlenimci ressam arkadaşlar, rengin ışık olduğunu anlayıp şövalelerini alıp sokağa çıkmış, ışığın gün içindeki renk değişimlerini hızlıca tuvale aktarmaya çalışmış vakti zamanında. Yani resimlerdeki fluluk görme sorunuyla alakalı değil :) Bir de Saint-Lazare tren istasyonu ressamların favori mekanlarından biri. Trenlerden çıkan dumanların garın çatısındaki cama yansıyışını çabucak tuvale aktarmak için bir hayli debelenmişler.
  Monet
Tabi sergide bunlar yoktu. Daha çok figür ve dış mekan çalışılmış tablolar sergilenmişti.  Dibimdeki güvenlikçilere sinir olmaktan ressamların adlarını not edemedim bile. Birkaç Monet, Renoir tablosu görmek şaşırtmadı değil. Puantalist ressam arkadaşlara gelince, onlar da resimlerini tuvale aktarırken fırçanın ucunu kullanıp noktalarla çalışırlardı. Türkçesi noktacılık gibi birşey yani :) Örneğin şu aşağıdaki resim
Resim Georges Seurat'a ait. Tabi şimdi buradan belli olmasa da bu resimde fırça darbesi sadece nokta şeklindedir. Yüzlerce binlerce küçük noktayla yapılan akımın en meşhur resimlerinden biri. Resmin adını da unutmadan yazayım; Grand Jatte Adasında Pazar Öğleden Sonrası. O dönemde Grand Jatte Adası insanların piknik yaptığı, buluştuğu popüler bir yermiş. Çokça resmedilmiş bir mekan. Tabiki bu tablo da sergide yoktu :) Keşke olaydı.
Buarada bu tablolar  Lucien Arkas'ın koleksiyonundanmış. Lucien Arkas da Arkas Holdingin yönetim kurulu başkanıymış. Kendisinin koleksiyonu 900dan fazlaymış. Ve benim sandığım gibi Fransız Konsolosluğu binanın liseye bakan kısmında varlığını sürdürüyormuş; sanat merkezi kısmı Kordon tarafıymış. Acaba bu kısımdan konsolusluk kısmına geçiş vardı da benim muhteşem cüssemden korkup peşime iki güvenlikçi mi taktılar :)))
İşte gezdim, gördüm, yazdım. Çaktırmadan çektiğim birkaç resmi de ekleyivereyim şuracığa


 Bu büyük bir tabloydu. Binanın birinci katından ikinciye çıkarkenki merdivenlerin duvarında, ulaşılamayacak yükseklikteydi, ancak bu kadarını çekebildim gizlice.

Büstün olduğu fotoğraf ışıktan kötü parladı. Bu erkek büstünden ziyade zeminin karoları beni benden aldı :)
Buarada tabloların aydınlatılması berbattı. Hiç mi göz yoktu o ışıkları yerleştirenlerde şaşakaldım! Tablonun parlaklığını nerden baksam da gidersem diye uğraşırken bir hayli eğilip büküldüm. Ömrüme değişik bir sergi katmış oldum bugün.
Sergiden çıkınca binanın Kordon yüzündeki sergi afişini de çektim.
Buarada hava hala mis gibiydi. Bir yürümektir aldı o gün bende. Birara Kitapsan'a uğrayıp kendimi dergi ve kırtasiye ürünleriyle ödüllendim. Cumartesi başlıyacak yazarlık atölyemiz için iki kalem bir dosya aldım :) Dosyam Klimt desenli :) Çocuklar gibi şen bir günü vapurla sonlandırırken Kordon'da yürüyen insanların genelinin siyah giyinişi birazi çimi karartı. Ama vapurun Pasaport'a yanaştığında üstümüze düşen güneşe ne demeli! Allam o suyun rengi! Kusursuz anlar oluyor bazen şu hayattta. O an da kusursuzdu. Van Gogh sarısı olmuştu suyun üzeri. Delice bir sarı. Bir yandan da yumuşak gölgeler! Bayıldım bayıldım. Biraz da üşümedim değil vapur burnunu Karşıyaka'ya dönünce. Olsun iyiydi. Çok iyiydi. Vapurdan birkaç da resim koydum mu bitmiştir bu yazı. Hımm öykü günleri yazıları ve atölye çalışmaları yazıları haftaya bu blogta :) 

8 yorum:

sırrakalem dedi ki...

niye fotoğraf çekimi yasak, flaş zarar mı veriyormuş?

bir de, cumartesi yazarlık atölyesi öncesi dikkatimi çeken şeyi söyleyeyim; o "buarada"ları ayır bakayım. "birara"yı da unutma hazır elin değmişken. şikayet ederim hocana ilk günden :P

Arkaik Harfler dedi ki...

:) bu hoca ödev yapmıyanları tek ayak üstünde de bekletiyormuş zaten! yandık yandık! vallahi foto makinasını ne demeye istemiyorlar bilmiyorum gıcıklar

Arkaik Harfler dedi ki...

:) bu hoca ödev yapmıyanları tek ayak üstünde de bekletiyormuş zaten! yandık yandık! vallahi foto makinasını ne demeye istemiyorlar bilmiyorum gıcıklar

Avram dedi ki...

Beni resim sergisine götürürseniz o amcanın yanında unutun lütfen.:P

Arkaik Harfler dedi ki...

piki avramcıım :)

sırrakalem dedi ki...

sanat düşmanı mıdır nedir bu avram da :P

Avram dedi ki...

Ben de sizi maça götürmezsem n'olayım.:P

Arkaik Harfler dedi ki...

Avram bizi maça götür!