8 Mart 2012 Perşembe

Masumiyet Müzesi

İnsan bir kitabın ardından ne hisseder? Boşluk, yokluk, eli böğründe kalmışlık, piç gibi ortada bırakılma :) Bende böyle oluyor sizi bilemem... Ben şimdi n'apıcam hissinden allak bullak oluyorum. Çivi çiviyi söker, yapamıyorum hemen. Önce bi idrak etmem, kabullenmem gerekiyor. Sevginin güzel bişi olduğunu biliyorum, deneyimliyorum. ( Deneyimime sağlık :P ) Ve yeni bişi daha fark ettim sevgiye dair, sevgi; dikkat etmek de demek. Mesela karnının ağrıdığını yüzünden anlarsın, elinde yeni bi çizik mi olmuş fark edersin, sabah uyandığında yüzünün senin yüzünü ilk gördüğündeki gülümsemesini bilirsin, kızmakla suskunluk arasındaki çizgiyi bilirsin, biranın dudaklarında bıyığında bıraktığı ıslaklığı bilirsin. Korkmak da var sevginin içinde. Telaşa kapılabilirsin yüzündeki bi yoksunluktan.
Ben en son on yıl evel bir Orhan P. okumuştum lakin kitabın adını hatırlayamıyorum. Ve bu hafızasızlığın nedeni kitabın sonunu getirememiş olmamdan da kaynaklanıyor olabilir. Ve bir süredir de kitaplığımı temizlerken elime gelen ve bi yere sıkıştırdığım Masumiyet Müzesi'ni arkadaşımın ısrarıyla sıkıştırdığım yerden çıkardım. Ben genellikle hayatını bildiğim yazarları okurum. Kitabın yazarıyla ilgili herşeyi bilirim. Merak ederim bunu yazan kimdir nedir. Orhan Pamuk'u merak etmedim şu zamana kadar. Bunda biraz, popüler oluşu beni ondan itmiş olabilir. Başka bir kitabını okumaya elim gider mi bilmiyorum. Bende bıraktığı bu tadın gram da olsa azalmasına gönlüm razı olmayacak gibi...
Kitabı okurken hissettiğim en yoğun duygu, sevginin dikkat olduğuydu. Sevgilinin eşyalarına dokunma, onlardan hissetmeye, kokusunu duymaya çalışma ve sonunda bunu müzeye vardırma işi hangi arzuya girer?.. Tutku, bağlılık, yarım kalma...
Sevginin ayrıntılarla daha da güzelleştiğine şaşakaldığım satırlardan birkaç satır yazacağım. Etkisi aynı olmamakla birlikte azcık yararı da olabilir kitaba yönelmek için :)


...Bazan Füsun öyle güzel esnerdi ki, bütün dünyayı unuttuğunu ve kendi ruhunun derinliklerinden daha huzurlu bir hayatı, tıpkı sıcak yaz günü soğuk bir kuyudan kovayla su çeker gibi çektiğini düşünürdüm.
... Bazan Füsun'un masanın altında ayağını terliğinden çıkardığını hissederdim.
... Bazan kimse bakmazken, sofradaki irmik helvasından bir kaşık daha alırdım.
... Bazan Zaman'ı bütünüyle unutur, ''şimdi'nin içine yumuşacık bir yatağa yatar gibi yayılırdım.
... Bazan televizyondaki iki program arasında Füsun buzdolabından soğuk su çıkarır, Tarık Bey yukarıya tuvalete giderdi.
... Bazan elektrikler kesilir, karanlıkta sigaralarımızın kızıl uçlarını görürdük.
... Bazan ''Resmine bakalım mı Füsun?'' derdim ben ve bazan bakardık ve o zaman Füsun'la yaptığı resme bakarken, her zaman mutlu olduğumu anlardım.

2 yorum:

sırrakalem dedi ki...

o dikkat, özen kalmıyor bir süre sonra şekerim. romanlarda ancak.. acı gerçekle yüzleş :))

Arkaik Harfler dedi ki...

:) daha vaktim var demek